Ali Sefünç

kez ziyaret edildi

 

  Anasayfa     Biyografi     Basın    Güncel Yazılar

Kabak Etkisi

 

- Biliyor musun ne olmuş?
- Mutlaka biliyorumdur.
- Öyleyse hiç anlatmayayım.
- Yok yok, sen yine de anlat. Bakalım  ne kadar iyi biliyorsun?
- Hep böyle yapıyorsun, dilsel soğukluk getiriyorsun adama. Bak anlatmam ha!
- Ne o? Bildiklerini unuttun değil mi? Şimdi de beni bahane ediyorsun.
- Saçmalama! Neden unutayım?
- Onu ben bilemem artık. E peki, ne olmuş?
- Bir uçak pistten çıkmış.
- Ben biliyorum o olayı, neredeyse iki ay oldu. Sen daha şimdi mi duydun?
- Yok yahu, bahsettiğim uçak bu sabah pistten çıkmış.
- Vah vah, aynı uçak mıymış?
- Ben ne bileyim kardeşim, aynı uçak değildir herhalde.
- İnerken mi, kalkarken mi pistten çıkmış?
- İnerken…
- Motoruna kuş kaçmıştır mutlaka.
- Onu da nerden çıkardın?
- Kuşluk vakti inen uçakların başına bu gelir genellikle. O saatlerde uçakların inmesi sakıncalı bence...
- Hadi ya! Kuşlardan başka olasılık yok mu?
- Neden olmasın? Kuşlar masumsa, o zaman kaptan pilot sarhoştur.
- Sabahın köründe kim alkol alır kardeşim?
 -Akıllım, sen sabahın körü san! Ya o uçak Brezilya’dan geliyorsa? Eğer öyleyse yola gece çıkmışlardır, pilotların kafası iyidir kesin. Anlarsın ya; samba, karnaval falan…
- Haberlerde öyle bir ayrıntı yoktu. Pilot alkollüyse, bu belli olmaz mı?
- Hem olur, hem olmaz.
- O niye?
- Kaza oldu mu medya pilotları kollar, uçakları suçlar.
- Neden öyledir?
- Her gazetecinin bir pilot akrabası vardır ama uçak fabrikası sahibi akrabası yoktur.
- Hiç sanmıyorum. Zaten konumuz gazeteciler değil, uçak kazası kardeşim
- Pilotaj hatası yoksa pistte bir sorun vardır abi. Boyu kısaydı zaten.
- Diğer uçaklar da aynı pistte inmiyor mu? Neden boyu kısa olsun ki?
- Ayık pilotlar pistin en başına inip sıkı fren yapıyorlardır. Bu uçağın kaptanı kesinlikle sarhoştur.
- Yine aynı suçlamaya döndün. Senin anlayışında da bir kısalık var galiba.
- İddiaya var mısın? Pist kısa abi.
- Gerçi pistlerden birinin uzatılacağını duymuştum ama…
- Bak, ben haklıyım işte.
- Aksi düşünülemez zaten, hep sen haklısındır. E ne bekliyorlar o zaman? Bir an önce pisti uzatsınlar bari.
- Uzatırlarsa başka sorunlar çıkar, ileride ölümlü kazalar artar.
- İlginç bir yorum… Kazalar neden artsın?
- Pist uzayınca, uçaklar pistten hiç çıkartmayacak mı sanıyorsun?
- Evet, öyle sanıyorum.
- Çok yanılıyorsun abi. Mesafeyi bol bulunca, iniş takımlarını pistin tam ortasına değdirir bu maceracı pilot takımı.
- Yorumun mantıklı gelmedi.
- Arap da hacı yağını bol bulunca baldırına bacağına sürmüyor mu?
- Bilmem… Öyle mi?
- İnsanlardaki israf anlayışı, Arap-pilot ayrımı tanımaz abi.
- Diyelim ki haklısın. Nasılsa pist daha uzun olmayacak mı? Duramayan uçak yine pistin dışına çıksa da çamura saplanır. Ama eminim ki bu tür kazalar azalır.
-
Orada toprak olmayacak ki saplansın. En az 5-10 aile telef olur. Her aileyi 4 kişiden sayarsak, 20-40 kişi gider abi.
- Ailelerin ne işi var orada? Piknik mi yapıyorlar?
- Piknik yasak.
- Ne var o zaman?
- Orası şimdi boş ama ileride TOKİ Bloklarında oturanlar olacak abi.
- TOKİ bloklarının ne işi var pistin ucunda?
- Yeni imar planı çıkmış, 2000 haneli site yapacaklarmış. İnşaat bittiğinde pistten çıkan uçaklar binalara toslayacaktır doğaldır ki.
- İnanılır gibi değil! Sen kalk, havaalanı alanına tecavüz edip binalar kur. Büyük haksızlık…
-
Bence haklılar, İstanbul’da boş arsa mı kaldı?
- Sen de bir anormallik var mı?
- Yoooo. Çoğunluk benim gibi düşündüğüne göre çok normalim abi..
- Nereniz normal?
- Komple her tarafımız. Biz zaten normal olduğumuz için çoğunluğuz. Gerçi sayımız daha azken de normaldik ama sesimizi duyuramıyorduk...
- Çoğunluk olmak normalliğin kanıtı değildir bence…
- Bal gibi kanıtıdır.
- Sana katılmıyorum.
- Referanduma götürelim o zaman.
- Öf, sıkıldım. Normalliği, anormalliği bir kenara bırakıp gerçeklere bakalım. O bölge havaalanı için ayrılmış bir kere, site için başka yer bulsunlar.
- Bekâra karı boşaması kolay tabii… Kastettiğin başka yerler kent merkezinden öyle uzak ki, para etmiyor.
- Şehir merkezine yakın başka yerler bulsunlar o zaman.
- Denizin içine mi yapsınlar abi?
- Mantıksızlığına hayranım doğrusu. Ben de sana uyarsam, “Denize yapsınlar” der, çıkarım işin içinden kardeşim.
- Otoyol ve pist manzaralı evler, denize nazır olanlardan daha revaçta şimdilerde.
- Yine de bir denizi düşünsünler.
-
O da fena fikir değil aslında. Marmara denizini tamamen doldursalar ne arsa çıkar ama. Çanakkale’ye kadar yolu var. İki boğazı birleştiren bir kanal da bıraktın mı arada, tamamdır...
- Konuşmayı sulandırma, biz asıl habere dönelim.
- Ne haberiydi?
- Uçak pistten çıkmıştı ya…
- Hangi havayollarınınmış?
- Kenya mıymış yoksa Kongo muymuş neymiş? Afrika ülkelerinden biri olduğu kesin ama.
- Yahu bunu baştan söylesene abi. Ne diye uğraştırıyorsun beni. Kaza nedeni apaçık belli.
- Hadi ya! Yine ‘Şıp’ diye bildin yani.
- Tabii abi. Şimdi bunlar Afrikalı ya, kalıbımı basarım kabak lastik kullanıyorlardır. Balatalar da az biraz erimiştir. Bilirsin, sabahları pist zaten nemlidir. Lastikler de kabak olunca uçak duramamıştır.
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
- Şaka mı yapıyorsun? Benden kaçmaz, kabak lastiğin başa ne belalar açtığını iyi bilirim.
- Bu konuda uzmanlığın mı var?
- Kabak lastik yüzünden kazaya uğramıştım bir zamanlar.
- Uçakla mı?
- Hayır, arabayla?
- Uçakla araba kazası nasıl benzetilebilir? Birbirinden o farklı araçlar ki…
- Dert etme abi! Ben araçları değil, lastiklerini benzettim zaten. Bütün lastikler birbirine benzerler ya. Havayla şişirilmişlerdir ve yuvarlaktırlar…
- Bu tanıma uyan başka şeyler de var ama…
- Ne mesela?
- Boş ver. Hava ve kara yollarını birbirine karıştırmasak derim!
- Aslında ben kısa süreliğine pilotluk da yaptım.
- Ne pilotluğu?
- Dalış pilotluğu.
- Öyle bir pilotluk mu var?
- Şaka yaptım abi… Pervaneli uçaklarla tarım ilaçlaması yapıyordum. Dalış yapıyorsun ve ilacı püskürtüyorsun.
- Ne güzel işte, tam sana göreymiş.
- İyiydi ama sürdüremedim.
- Niye bıraktın?
- Küçük bir kaza oldu da.
- Nasıl bir kaza.
- Bir tarlaya dalış yaparken önüme aniden iki katlı bir ev çıktı.
- Ev niye önüne çıksın? Hareket eden sensin be kardeşim!
- Sen kimden yanasın be abi?
- Haklıdan yanayım tabii ki.
- Tamam, anladım. Benden değil, evden yanasın.
- O ev daha önce orada yok muydu?
- Vardı aslında.
- Rotayı mı karıştırdın, evin varlığını mı unuttun?
-
Yok be abi. O çiftlik evi daha önce tek katlıydı. Oğlu evlenecek diye adam evinin üstüne bir haftada kat çıkmış. Nerden haberim olsun?
- Seçim öncesi miydi?
- Evet ya.
- Kötü mü çarptın?
- Az biraz… Kanadın biri koptu.
- Sana bir şey oldu mu peki?
- Mecburi iniş yaparken tarladaki ürünler kafama çarptı.
- Yine kusur olduğu yerde duranda yani…
- Canı yanan benim ama…
- Tarlada ne ekiliydi?
- Bal kabağı… Birkaç ay hastanede yattım.
- Anlaşıldı, senin kısmetin kabaktan açılmış.
- Aksine, kısmetim kabaktan kapandı. İşten atıldım.
- Kazada en çok ne tarafın zarar gördü?
- Tam hatırlamıyorum.
- Hangi serviste tedavi gördün?
- Çapraz sorguyu boş ver şimdi abi. Sonra bir ara anlatırım. Biz ne diyorduk? Hah, site meselesi… Havaalanı manzaralı bir evim olmasını öyle isterim ki…
- Hayale bak! Gürültüden uyuyamazsın, ne cazibesi var o evlerin?
- Penceresinden uçakları sayarım.
- İnenleri mi, kalkanları mı?
- Bunu hiç düşünmemiştim. Yahu gerçekten, ben hangisini sayayım? Yoksa her ikisini de mi? Çok zor olur ama.
- Kolayı var zeki kardeşim. Yalnız inenleri sayarsan kalkanları da saymış olursun. Veya tam tersi…
- Doğru ya, inmemiş bir uçağın kalkması imkânsızdır. Öyle değil mi?
- Öyle tabii. Merakımı bağışla, uçakları neden saymak istiyorsun?
- Alışkanlık meselesi. Hayatımın ilk yıllarında yoldan geçen arabaları sayardım.
- At arabası mı, kamyon mu?
- Çocukken kamyon, sonraları otobüs… Askerlik bitince de, kısa bir dönem kırmızı vosvagen...
- Vosvagen niye?
- Dileğim olsun diye...
- Şimdi hatırladım. Kaç kırmızı vosvagen olunca dilek gerçekleşiyordu yahu?
- 100 vosvagen abi...
- Bayağı da varmış. Artık trafikte vosvagen de kalmadı ki, dilekler gerçekleşsin. Örneğin; senin şu havaalanı manzaralı TOKİ dairesi...
- Yok be abi, kırmızı vosvagen böyle dileklere işlemez. Dilediğin evi alabilmek için para saymak lazım.
- Bir an hatırlayamadım, vosvagenle ne dilek tutuluyordu?
- 100 taneyi tamamlamanın ardından ilk karşılaştığın kişiyle evlenebilmek için.
- Bu tür şeylere yalnızca genç kızların inandığını, koca için vosvagen saydıklarını sanırdım.
- Ben de öyle bilirdim ama bir kere olsun şansımı denemek istedim.
- Dileğin tuttu mu peki?
- Ne yazık ki tuttu!
- Haydaaa! Pişmanlık niye?
- Sayıyı tamamladıktan 5 dakika sonra, zar zor terk ettiğim eski sevgilimle köşe başında karşılaşmayayım mı?
- Sonra ne oldu peki?
- İlişki yeniden başladı.
- Onunla evlenmek zorunda mıydın? Hakkını bir sonraki için kullansaydın.
-
Abi tamam, bunu ben de düşündüm ama karşı koyamadım. Sanki ilahi bir güç beni ele geçirmişti.
- Hâlen onunla mı evlisin?
- Evet, iki de çocuk var. Ellerinden öperler.
- Yeni bir evlilik için yine araba saysaydın. Mesela kırmızı Porshe...
- Araba saymanın bendeki hatırası kötü, bir kere daha denemeyi göze alamadım.
- Ama şimdi uçakları saymayı düşünüyorsun…
- Anca kendime geldim. Modernleşmek, çağa uymak lazım. Belki uçaklarla tutulan dilekler de vardır.
- İnanç batıl olduktan sonra, araba yerine uçak sayarak nasıl modernleşilir ki?
-
Abi, sen farkında değilsin galiba? Yenidünya düzeninde modern araçlarla ilişki kurduğun, ona sahip olduğun veya kullandığın an otomatikman modernleşiyorsun.
- Batıl inancı ne yapıyoruz peki?
-
O aynen duruyor, inancı değiştirmeye hiç gerek yok. Yeter ki araçlar modern olsun.
- E çüş artık. Modern silah kullanılarak yapılan katliamlar çağdaş eylem mi oluyor? Ya lüks hayat yaşarken feodalliğine zirve yaptıran birinin demokratlığına ne demeli?
- Modern araçlar ön plana çıkınca, suçlu arada kaynıyor abi. Katil bile olsa… Son cümlen de çok güzeldi ama bak işte onu anlayamadım.
- Çok saçma. Konuyu değiştirelim.
- Abi şimdi birden aklıma geldi, bana biraz borç verebilir misin?
- Ne alaka?
- Birkaç günlük sıkışıklığım var da.
- Hiç nakdim yok valla?
- Anladım. Paran olsa verirdin değil mi?
- Tabii ki verirdim.
- Ben de teşekkür ederek alırdım abi.
- Verildi mi alınır canım.
- Aldım gitti o zaman.
- Neyi?
- 5.000.- lirayı…
- Kimden?
- Bizim Müjdat’tan abi… Sana borcu varmış, iletmem için bana vermişti.
- Allah’ım sen bana sabır ver! Biz nerden geldik bu noktaya?
- Uçak kazasından.
- Bak kardeşim o paranın yeri var. Yengen tek taş pırlanta yüzük alacaktı o parayla…
- Benimki aldı bile. 12 ay taksitle almayanı dövüyorlar.
- Taksiti hiç sevmem
- Seni çok iyi gördüm be abi, zayıflamışsın galiba…
- Ne zayıflaması? Kilo aldım. Her neyse, 5.000.- diyorum…
-
Gram’dır sanırım, o kadar kilo almış olamazsın.
- Lira diyorum ulan… 5.000.- lirayı senden almam lazım kardeşim.
- Yenge nasıl? Sağlık, afiyet yerindedir umarım. Çocukların okul durumu iyi mi? Bir gün yemeğe bekleriz. Gelmezseniz valla küserim.
- Tamam tamam, anlaşıldı. Ne zaman ödeyeceğini söyle bari…
- En kısa zamanda tabii ki.
- Ne kadar kısa?
- İlk karşılaşmamızda…
- Sözünü tut ama!
- Tutmaz olur muyum? Öpeyim abi.
- Az önce öptün ya, daha ne istiyorsun?
- O sayılmaz.

Ali Sefünç

Bir önceki yazı